12 Ocak 2018 Cuma

Şair'in Mektubu



     Sen yoktun, hiçbir şey yoktu. Kokun var oldu, kokun geldi önce. Başımı döndürüp beni önce semaya fırlatan daha sonra bir gül bahçesinin ortasına usulca bırakan kokun... Yüzünü görmedim, sesini işitmedim; kokunla sevmeye başladım ben seni Muazzez. Dün gibi hatırlarım kokunla tanıştığım  o amfiyi, hangi hoca girmişti o derse, ne anlatmıştı bilirim şimdi bile. Aklım dağılsın diye baktığım bahçede kaç kuş vardı bilirim çünkü senin kokun var etmişti onları.

 Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahh! beni vursalar bir kuş yerine


          Sen o bahçenin biricik gülüydün benim için, ne zaman gülümsesen açardın goncadan. Ne zaman ağlasan, bir çiy tanesi olurdu yaşların... Ve ne zaman konuşsan kafamda aynı şarkı. Bir kızıl goncaya benzer dudağın, açılan tek gülüsün sen bu bağın... 

         Bir gülün açışını bekler gibi bekledim belki de bana yüzünü dönmeni. Dönüşünle Dünya da dönmeye başladı sanki. Gündüzü ve geceyi, mevsimleri sen var ettin. Baharın gelişi senin yüzünün suyu hürmetineydi. Senin yüzünden ve senin sayendeydi her şey. 

           Ben bir bedbaht karga idim seni izleyen. Ne sesim yeterdi bülbüller gibi şakımaya, ne güzel tüylerim vardı tavuslar gibi ne de cesurdum kartallar misali... Ben bet sesli, çirkin ve korkak bir karga idim.  Sen iyi ederdin belki de beni ama sana ulaşmam için önce kendimi sevmem sonra da senin dikenlerinden korkmamayı öğrenmem gerekiyordu. İlacıma ulaşmam için önce tedavi olmam gerekiyordu Muazzez, böyle kısır döngüleri bilir misin? 


Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

          Sana hep en yakın ama bir o kadar da uzak durmam bundandı. Şiirler yoldaşım oldu. "Ya hiç olmasaydın."larla,  "Varlığın yokluğuna yeğdir."lerle avuttum kendimi. Aynalardan imtina edip bir ağaç gölgesi buldukça yazdım sana olan hislerimi...

        Kokundan, yüzünden sonra geldi adın Mona Roza. Bir şiir getirdi sana bu adı; erişemediğim perperişan seni izlemek zorunda kaldığım o günlerden birinde. Bu isim öyle yakıştı ki sana bazen diğer güller seni kıskanacaklar, sana bir şey yapacaklar diye korkardım. Benim sevgim miydi seni bunca güzelleştiren yoksa güzel olduğun için mi sevmiştim seni? Bilmezdim. Bir kısır döngüye daha takatim yoktu; ben okulda gün boyu izleyip günün devamında da seni düşünmeyi seçerdim.


Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı gece ve güne

        
         Günler böyle geçti Mona Roza. Seni sevmek derdi ile dikenlerinden korkmak arasında uçtum yıllar boyu. "Sevdiğimi demez isem sevmek derdi beni boğar." diyen Yunus'a inat içimde açtırdım yediverenini. Kokunu biriktirdim, yüzünü ezberledim yıllar boyu. Seni o bahçenin ardından izlemeyi öğrettim kendime. Bir başka kuş gelse yanına, ödüm kopardı. Çiy taneleri düşse yanaklarından bin parçaya bölünürdüm.


           Öyle alıştım ki bu duruma bir süre sonra seni sensiz sever oldum. Varlığının bir önemi kalmamıştı benim sevdamın karşısında... Sevgim onu bile aşmış kendiliğinden yeşerir olmuştu. Sensiz de sevebilirdim artık seni.

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

            İşte bu yüzden okulun son günü bir şiir okumamı istediklerinde benden, durmadım Mona Roza. Okudum o şiiri çünkü daha fazla acı çekemezdi bu ruh. Alacağını almıştı, dolmuştu, taşacaktı. Tek bir şansı vardı bu karganın ve onu da senden ayrılacağı gün kullandı. O son günde bakabildi ancak yüzüne.

           Zaman ne garip şey Mona Roza, bunu daha önce yapmış olsam bir kahraman olacaktım belki de. Sonucu iyi ya da kötü. Harekete geçmem yetecekti. Oysa şimdi "Yazık olmuş."tan öteye geçemeyeceğim. Hikayem anlatılırken ardımdan üzülüp bir de "Kim bilir." diyecekler "Daha evvel davransaydı oğlancağız, kız da acır severdi belki; evlenirler, çocukları olurdu." Ben bunu istemezdim Mona Roza. Ya sen seçecektin beni ya da uzaktan sevecektim seni; üçüncü bir seçeneğim yoktu. Belki de bir gülün bir kargayı seçeceği günü bekledim belki de. Bu umuttu beni yaşatan.


Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı


           Kendinle o kadar ilgiliydin ki benim gibi bir kargayı sevmen imkansız geldi bana. Bu yüzden öğrenmenin benim için hiçbir anlam ifade etmediği kendi kendine de var olabildiği bir zamanda öğrendin aşkımı. Belki de en doğru zaman buydu. 

          Sahneden inip bana gelişini izlerken bunları düşünüyordum. Yüzündeki gülümsemeyi hayra yormadım bu sefer. O gonca bana değildi, bildim. Soran hatta belki azarlayan bir şeyler vardı o gülüşte. Birkaç dakika sonra ellerini alaycı bir şekilde saçına atıp "Bu banaydı, öyle mi?" diyeceği belliydi o gülüşün. 

           En iyi bildiğim şeyi bu yüzden. Ardıma bakmadan kaçtım. Zor oldu gözlerimi gözlerinden çekmek, ama başardım. 

Benim aşkım uymaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

          Bir daha seni hiç görmedim Mona Roza. Hiçbir gülü koklamadım senin gibi. Kimseye isim takmadım. Şöyle bir bahar havası alayım diye dışarı çıktığım bu sabah bir şeyler hatırlattı seni bana. Ben de durup bunları yazdım; dile kolay yirmi beş yıl olmuş Mona Roza; mektup yazacak kadar yenmişim korkumu. Bir bu kadar daha bekleyebilseydik belki gözlerine de bakabilirdim. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

iki kabus.

bir. elli yaşındayım. otuzlarımın başında, sırf  yalnız kalmamak için makul bulduğum bir adamla evlenmişim. adam kel ve göbekli ama benim se...