22 Ocak 2018 Pazartesi

Emir'in İmtihanı



İkindi güneşinin hiç de azımsanmayacak derecede vurduğu bürosunda dosyaları ile uğraşıyor arada bir kafasını eline alıp kara kara düşünüyordu. Birazdan Büyük Patron gelecek yıllık değerlendirmeleri yapacaklar; yeni gelişmelerden bahsedecekler, üstüne biraz daha yük yüklenecek; biraz daha yasa dışı iş planlayacaklardı. Aslında sevmiyordu işini, sorsanız Ege'de küçük bir kasabada sebze meyve yetiştirerek sürdürmek isterdi geçimini. Ama bulaşmıştı işte bir kere bu işe. Elini vermiş kolunu kaptırmıştı. Şaka değil gerçekten öldürürlerdi onu; ki zaten ölümünün öyle ya da böyle ecel yoluyla olmayacağını biliyordu. Burası yani Bremen Petshop  ve Veterinerlik suç üreten bir fabrika gibiydi ya ölür ya öldürülürdünüz.

Kahve makinesini çalıştırdı düşünceli düşünceli, kaç bardak olduğunu saymayı bırakmıştı artık. Yıllık hasılatlarını ve sunacağı dört önemli dosyayı düşünüyordu. Yavaş yavaş masasına giderken açıldı kapısı. O gelmişti. Büyük Patron. "Merhaba evladım." diyerek oturdu masanın önündeki deri koltuklardan birine. "Hoş geldin Patron." dedi. Yüzünden gerginliği okunuyordu, hesapta her şey normal emniyet berkemaldi. Ne polisler uğramış ne de yurt dışı bağlantılarında bir sorun çıkmıştı ama bu da Büyük Patron'du. Neye kızacağı neye takılcağı belli olmuyordu ki. Geçen sefer yapılan  bir soygunda girişi önden değil arkadan yaptıkları için haşlamıştı onu mesela, aldığı payı da kesmişti.
Elindeki fincana bakıp "Bana bir kahve yap evladım, sade olsun." dedi Patron. Cevap vermeden yapmaya başladı kahveyi. "Ah ulan..." diyordu içinden. "Kaçıp gitmek vardı şimdi, anasından ayrılmış özgür taylar gibi koşmak vardı..."

Kahveyi titreyen eline rağmen dökmeden getirdi "Buyur Patron." diyerek koydu önüne.  "Sağ ol evladım." cevabını alması uzun sürmedi. Sanki zorunluluktan konuşan iki robot gibilerdi. Hareketleri, ses tonları ve hatta birbirlerine olan duyguları bile mekanikti. Bu onlar için onca

"E anlat bakalım Emir, neler oluyor ben yokken; sana burayı emanet ettik, çekip çevirebiliyorsundur umarım. Neler yaptın bakalım görelim." dedi. İşte o sihirli sözü söylemişti. Elinde bir büyük, dört de küçük dosyayı daha Patron cümlenin yarısındayken hazırlamıştı. "Buyur Patron." diyerek. Kapıya çıktı, büronun petshopa bakan kısmına doğru bağırdı." Selim biz Patron'la önemli bir şey konuşacağız; soran olursa beklesin!" Döndü, ağır ağır Patron'un karşısına geçti; oturdu. Güneş terleyen alnına vuruyordu şimdi.

"Burada yıllık cirolarımız, genel değerlendirmelerimiz, çalışanların payları falan var." diyerek koca dosyayı uzattı. Sanki anlattıklarıyla ilgilenmiyormuş gibi yapan bir edayla "Polislerle aranız nasıl? Rahatsız ediyorlar mı? Emri büyük yerden veriyoruz, rahat olun..." diye sordu Patron. Karşılığında da kuru bir "İyi geçiniyoruz, sıkıntı çıkarmıyorlar." cevabını aldı.

Dosyayı incelerken düşünceli görünüyordu Patron. Durdu "Selim'i yanımıza alacağız sanırım." dedi "Ona daha büyük işlerde ihtiyacımız olcak; çevik çocuk, işi de biliyor belli." İçinden okkalı bir küfür savurdu Emir. "Dünkü bebeyi bile alırsın yanına biz anca muhasebe işlerine bakalım, ayakçılığını yapalım. Ulan Keltoş ulan Keltoş, şuradan leşimin çıkmayacağını bilsem deşmez miydim seni..."  Ona kızdığında Keltoş diye hitap etmeyi severdi; çünkü peruğunun faturasını bile Emir kesiyordu.

Bir an aklına kızı geldi Emir'in; bilirsiniz çocuklara öğretmenleri babalarının işini sorarlar. Ela'yı düşündü. "Öğretmenim babam birtakım kötü adamların yanında kara para aklamak ve çalışanlarının düzenini sağlamakla meşgul. Örneğin şu an bildiğiniz bir mafya babasına hesap veriyor; eğer yanlış bir şey yaparsa en iyi ihtimalle topuğundan vurulabilir  en kötü ihtimalle de yetim kalabilirim."

"Şunlar ne?" diyerek üst üste duran dört dosyayı gösterdi Patron. "Bunlar bu senenin en iyi işleri; büyük dosyada karışmasın istedim." diye cevapladı Patron'un ilgisini çekmiş görünüyordu.

İlk dosyayı eline aldı; anlatarak uzattı:
Ön yüzünde Mersin, Eşekler yazıyordu. "Kıbrıs üzerinden getirdiğimiz beyazlar." diye açıkladı Emir. "Büyük para kazandık bu işten; un çuvalları gerçekten iyi fikirdi. Edirne üstünden yaptık dağıtımını, dediğiniz gibi yurt içine hiç bulaşmadık. Şurada detaylar yazıyor."  Patron'nun yüzü gülüyordu. "Güzel." dedi.  "Nakliyeyi iyi ayarlamışsınız; böyle devam edin yalnız Narkotik'te bir herif var, postalanmayı bekliyor; ben fişini çekene kadar bekleyin biraz. Şimdilik ara verilsin bu işe, benden haber bekleyin."

Av Köpekleri yazan ikinci dosyaya geçtiler. "Bu önümüzdeki iş için yapılan hazırlıklardan mı?" diye sordu Patron. "Evet efendim." dedi Emir. "Dediğiniz gibi soyacağımız kuyumcuyla ilgileniyoruz; yavaş yavaş sokuyoruz adamlarımızı içeri. Fark edileceğimizi sanmam. Haftada bir kontrole gidiyorum; birkaç kere müşteri taklidi yaparak da gittim, her şey normal görünüyor. Bizim çocuklardan ikisini güvenlikçi yaptık sevdirdiler bile kendilerini." Patron'nun sırıtışı giderek büyüyordu.

Üçüncü dosyanın önünde Erhan Kedi Olalı Bir Fare Yakaladı yazıyordu. "Bu ne lan?!" dedi Patron. Dosyayı fırlattı sehpaya. "Espiri olsun istemiştim." dedi Emir. "Oğlum biz burda tiyatro mu çeviriyoruz lan! Espiri istemişmiş beyefendi. Ulan Emir, ulan Emir senden bu kafayla hiçbir halt olmaz. İnsanda ne şevk bırakıyorsun ne iş yapma isteği..." Kapkara oldu Emir, ne diyeceğini bilemedi. Sustu. Patron bozdu buz kesen sessizliği: "E ne vardı dosyada?" dedi. Açıkladı Emir: "Bu Mersin mevzusunda tüm işi Erhan üstlendi, polisleri, nakliyeyi, Kıbrıs'taki adamları bile o ayarladı; geçen gün arayıp en iyi işi yapan elemanı seçmemi istemiştiniz onda şey ettim..."

Buz kesmiş bir suratla "Sen benim için bir hayal kırıklığısın." der gibi bakıyordu Patron. Erhan da Emir de umrunda değildi, meseleye olan ilgisini kaybetmişti. İnsanlar neden şakalaşırdı ki? Neden gülerlerdi? Dünya bu kadar pembe değildi; adam öldürülür, hırsızlık yapılır, sakat bırakılırdı bu Dünya'da. Bunca kötülük varken nasıl gülerdi insanlar. Hele bu kötülüğü salgılayanlardan biri iseniz; gülmeye ihtiyaç duyar mıydınız sahiden? Anlayamıyordu.

O bunları düşünürken Emir içinden olan küfrü sayıyordu Keltoşa. "Şu işten sağ salim kurtulsam..." diyordu;  "Akşama çıksam her şey düzelecek. Her şey."

"Son bir dosya daha var bakmak isterseniz..." dedi. Lütfeder gibi uzandı Horoz Dövüşü yazan dosyaya. Patron sormadan açıkladı: "Bu da geçen ay açtığımız bahis yerinden; horoz dövüşüyle başladık ama iş büyüyecek gibi. Çok az kaybettik o da fark edilmemek için..." Patron ilgisizdi hala ama sordu yine de. "Kimler var işin içinde?" Emir de donuk bir biçimde cevapladı. Aralarındaki gerginlik hissediliyordu. "Musa'yı görevlendirdik; o başka çalışanlar buldu. Horozlara ilaç içiriyoruz, kafalar matiz oluyor öyle dövüştürüyoruz." Son cümleyi öylesine söylemişti. Havada durup kayboldu cümlesi.

Derin bir sessizlikten sonra "Tamam." dedi Patron "Göreceğimi gördüm; sen bu dosyaların birer kopyasını Selim'le yollarsın, o şakayı da değiştir." Babacan bir tavra büründü. "Bak kaç yıldır birlikteyiz seninle hiç mi bir şey öğrenmedin? Azıcık ciddi ol oğlum, bu iş şakaya gelmez. Diken üstünde bir iş. Dikkat et. Bugün bir şaka yaparsın; yarın cenazende gülerler ardından..."

"Haklısınız efendim." diyebildi Emir kravatını azıcık gevşetirken. Binanın dışına kadar yolcu etti patronunu. Geri döndüğünde Güneş'in yerini mor bir akşamüstüne bıraktığını gördü; yorgun adımlarla masasına geçti. Dolaptan bu durumlar için sakladığı en az kırk yıllık bir viski şişesi çıkardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

iki kabus.

bir. elli yaşındayım. otuzlarımın başında, sırf  yalnız kalmamak için makul bulduğum bir adamla evlenmişim. adam kel ve göbekli ama benim se...