14 Kasım 2018 Çarşamba

itiraf.



Hadi, bu gece itiraflarımızdan bahsedelim. 

Ben mesela Tanrım, sana ve bi şeyleri tamir etmeye asla inanmadım hiçbir zaman. İnandığım, var olsunlar diye inat ettiğim şeyler oldu; hatta inanmazsın en başından yarattığım inatlarım ve inançlarım oldu ama bunların ikisi ne sen ne de bir şeyleri tamir etme arzusuydu. Seni geçelim çünkü bunu konuşmak istemiyorum. Öbürü ise kesinlikle üşengeçlikten değil. Yeni baştan yaratmak her zaman daha çekici geliyor. Yeni bir renk yaratmak, yeni bir ses, yeni bir ruh belki de... Kaç ömrümüz var ki sonuçta? Yeni şeyler söylemek lazım.

Anlarsın ya Tanrım, götüm yemedi belki de. Oups, ayıplı şeyler mi söyledim? Boş ver; hiç okunmayan bir blogta birbirimizle baş başayız. Hem sen ne diyordun; her şeye hakimsin sonuçta. 
-İçimden söylesem de ayıplı şeyleri bileceksin yani.-
Zaten ne önemi var? Cidden.

Ne diyordum. İşte bizim büyük itiraflarımız. Benimkiler bu gecelik bunlar oluversin işte; çok şey bekleme benden Tanrım. Şu an bu yazıyı yapmam gereken tonlarca şeyin yerine yazıyorum. Ve lafı uzatıyorum. Kelimelerin gücüne falan inanıyorum bu aralar. 

Yazacak da çok bir şeyim yok. Ayda yılda bir güneş yerinde her şey yolunda; yazacak, beslenecek kaynağım kalmadı. Birinden birini feda etmek gerekiyormuş sanırım. Yanlış anlamayasın bu, bile isteye yaptığım bir şey olmadı. Olsun diye de çabalamadım hiç. Çünkü bilirsin karanlığa alışınca güneş gözünü çok yorar insanın. Kendini hep zindanlara kapatmak istersin. Zaten sanırım böyle şeyler çabalayınca olmayan şeyler. İyi şeyler aniden olur derler ya hani. O şekil. Oğuz Atay hepimizden çok daha önce biliyordu.

Bir itirafım daha var sanırım Tanrım.
Ben hep çok üşüyorum; ben ısınmıyorum. Beni böyle yaratan ve aslında asla var olmayan sana geceme eşlik ettiğin için teşekkür ederim.


iki kabus.

bir. elli yaşındayım. otuzlarımın başında, sırf  yalnız kalmamak için makul bulduğum bir adamla evlenmişim. adam kel ve göbekli ama benim se...