29 Eylül 2018 Cumartesi

güz gölgesi.











Kalkar, yatıp kalmaz öyle çok. 
İlk işi su içmektir; eski alışkanlığı. 
Kalkar, dolaşır.
 İki insan sever; bazen de kedileri.
 O an sevecek ne varsa işte; ağaçlar mı çiçekler mi yazdan kalma güz günleri mi yere saçılmış ve üstüne basılmasını bekleyen yapraklar mı... 
Ne olursa onu sever. 

Oradadır onlar; o sevsin diye vardırlar onun mahiyetinde.

Birkaç sokağı teper; bazılarını atlar.
Gezilecek sokaklar önemlidir.
Anlatılmayan güzler, gülmeyen gözler ve söylenmenin köşesinden dönülmüş sözler...

Kuş mu şu üstümüzden geçen?

Tutmadığı sözleri düşünür sık sık.
Kırdığı kalpleri, aniden bastıran akşamüstlerini ve sırf kalbi kırılsın diye gittiği insanları...
Ki onlar sevmeyi yarış sanırp madalyalar koyarlar; ne acı.

Çok acı hem de.


Kaçar, korkar ve gider sonra.
Acı vardır oradadır.
Sırt çantasında, ayakkabısında, otobüs biletlerinde ve dinlenme tesisi soğuğunda...
Göz kapaklarında ve kaburgalarında tek tek...

Acı, hissedilir.


O olmasa kim sular yaseminleri?
Gecenin kırbacına kim dayanır?
Güzün kırılganlığı ile kim baş eder?
Soğuk ve yalnız
Çaresiz ve başıboş olmayı
-kim göze alabilir?
Kim katlanır dünyaya?

"Ah be dünyacım, senin de işin zor?"
Kim diyebilir?


14 Eylül 2018 Cuma

ankara'ya veda











Merhaba,

Sana bunları çok uzak bir yerden yazıyorum. Aslına bakarsan sanırım bir noktadan sonra uzaklığın  çok da bir önemi yok. En azından sana olan uzaklığın...


Ama bu vedanın yapılması gerekiyordu. Bazı şeyler antagonisti olmadan var olmazlar; sen de onlardan birisin. Sen ve var ettiğin her şey bir şekilde ben ve beni var eden her şeye antagonist olduğu için var olan reaksiyonlarımızın hepsinin bir aksiyon olmalı. 

Seni terk ediyor oluşum da bunlardan biri.
 -dans ediyorum, ağlamıyorum.-


Evet, doğru duydun. Bu incecik bir veda havası. Seni terk ediyorum. Ve her şeyim de istediğim gibi bu da afili olsun istiyorum. 

Buraya nedenler sıralayıp kendimi yormak istemiyorum; biliyorsun iste hiçbir zaman uyuşmadık. Hiçbir zaman kendim olamadım, sen herkesi aynı ve gri olsunlar diye uğraşırken ben gizli gizli gök kuşakları aradım. Bunu inkar etmiyorum. Edemem. 

Seni seven, sana ait olan insanların var ve beni anlamıyorlar. Göçebeliği bilmiyorlar; o kadar yüce gönüllüler ki yerleşik olmak onlar için dert değil. Tüm dertleri eve dönmek ve hepsi aslında aynı hayatı yaşıyor.


Sen tüm şehre, o koca milyonlara aynı hayatı yaşatıyorsun. Senin zehrin de zembereğin de çarkın da bu işte. Bu yüzden ne farklılıklara ne de gök kuşaklarına meylin var. Sana benzemeyen ve senden olmayanı göbeğinde eritiyorsun. Mahvedene dek, yok olana dek... 


İşte tam da bu yüzden bir daha dönmemek niyetiyle gidiyorum senden ve bilgin olsun; bu bir gidiş değil.. Bu bir kaçış. Senden kaçıyorum; belki bir yerlere hayaletini, kendi insanlarını gizlemişsindir. Onlardan da kaçacağım. 


Ruhum desen desen; ben gittiğim her yerin rengiyle boyayacağım onu. Sana ve dünyaya karşı manifestom bu. Dünyayı sen olmaktan kurtarsam; yetecek emin ol yetecek. Ne Karanfil Sokak'ı özlerim ne Çiftlik Dondurması'nı bu saatten sonra.


O çizgiyi geçeli çok oluyor. 


Hoşça kal. Sev(e)medim.

iki kabus.

bir. elli yaşındayım. otuzlarımın başında, sırf  yalnız kalmamak için makul bulduğum bir adamla evlenmişim. adam kel ve göbekli ama benim se...