10 Ocak 2018 Çarşamba

Kurşun Asker

“Bugün yirmi beş sene olmuş siz buraya geleli, ah zaman ne çabuk geçiyor öyle değil mi efendim.” dedi Sunay. Uzattığı suyu nazikçe aldım. “Evet.” dedim "Sağ olun Sunay evladım; siz sahip çıktınız Nina ve bana.
“Olur mu efendim.” deyip gülümsedi Sunay. “Sizler benim mucizelerimsiniz. Bu arada misafirlerimiz yavaştan gelmeye başladılar; dilerseniz onları daha fazla merakta bırakmadan salona geçelim.” Nina ile göz göze gelip “Elbette.” dedik. Uzanıp bir koluma kırmızı koltuk değneğimi bir koluma da Nina’yı aldım yavaş yavaş koridoru geçtik. Salona geldiğimizde nedenini anlamadığım bir alkış tufanı koptu. Bize mucize çift diyorlardı, belki de öyleydik; kim bilir?
Salonu selamlayıp bizim için ayrılmış koltuklara oturduk. Gözler üstümüzdeydi; bunun huzur ve gerginlik arasında gidip gelen bir duygu olduğunu söylemeliyim. Durumu kurtaran ise yine Sunay oldu.
“Değerli misafirlerimiz, hoş geldiniz. Bugün burada yirmi beşinci yılını dolduran iki değerli misafirimizi dinlemek, anılarımızı yad etmek için toplandık sözü çok uzatmıyor Carl Bey ve Nina Hanım’ı dinlemeye davet ediyorum sizi.”
Bir alkış tufanı daha koptu, doğrusunu söylemek gerekirse yıllar geçtikçe körelen hafızamın beni yanlış şeyler söylemeye itmesinden korkuyordum ama Nina yanımdaydı. O yanımdaysa her şey yolundaydı.
Salona baktım. “Sanırım hepiniz bir öykü dinlemeye geldiniz; sizi sıkmadan anlatamaya çalışacağım o halde.” dedim.
"Bundan çok uzun zaman önce beş arkadaşımla birlikte kusurlara takıntılı bir oyuncakçı tarafından yaratıldım. İyi kızdı hoş kızdı ama mükemmelliği sevmiyordu. Hataların hayata yakıştığını, en büyük erdemin bir şeyleri hatalarıyla sevmek olduğunu düşünürdü. Bu yüzden içimizden birine bacak yapmadı. O şanslı asker bendim. Bizi kutuya koyarken ‘Bakalım sizi seven şanslı kim olacak?’ dedi. İç çektim. Çocuklar topal bir kurşun askeri severlerdi belki ama oyuncakları onlara anne babaları,abileri,ablaları yani büyükleri alırdı. Ne yalan söyleyeyim rafta kalmaktan korkuyordum.
Arkadan bir ses “Peki ya siz Nina Hanım?” dedi. Ve benim güzel Ninam konuşmaya başladı.O az konuşurdu ama konuşunca kuşlar bile onu dinlerdi. Bense gevezenin tekiyimdir.
“Carl’ın aksine ben bir fabrikada yaratıldım.” dedi Nina. "Çok büyük bir fabrikaydı. İçinde çok fazla oyuncak yapılıyordu. Benim gibi yüzlerce balerin üretiliyordu her gün. Oyuncak ayılar, bez bebekler, yapbozlar, kar küreleri… Aklınıza ne gelirse vardı o fabrikada. Fabrikanın amacı hepimizi aynı ve mükemmel yapmaktı. Hepimizi aynı mükemmellikte…
“Öyle de olmuş…” deyip çapkın bir gülücük attım ona. Onunla flört etmeyi seviyordum. Bunca yıla rağmen, hala…
Gülüşüme tatlı bir karşılık verip devam etti. “Üretildikten sonra bir oyuncakçı zincirinin rafında bekledim, beni bir arkadaşının doğum günü için bir kız çocuğu satın aldı.” Döndü, başıyla beni işaret etti. “Carl’ı ise aynı evin küçük oğlu derslerinde başarılı olunca babası satın almış. Ben Carl gelmeden birkaç ay önce gelmiştim o eve. Sahibim benden kısa sürede sıkılmış gibiydi; pencerenin önündeki konsolda duruyordum artık. Bazen sokağı izliyordum; yerimi değiştirirlerse de odanın içini…”
Duramadım, kıkırdadım biraz. “Sen yine iyiymişsin sevgilim, benim sahibim benimle oynamaya tenezzül bile etmedi; diğer beş arkadaşımla oyuna daldı. Annesi de beni süs olsun diye şöminenin üstüne koydu.”
“Nasıl tanıştınız öyleyse?” dedi Sunay. Hikayeyi ilk kez dinliyor gibiydi.
"Ben yüzünün azıcık görebiliyordum ama o göremiyordu beni. Neyseki evin hanımı temizlik yaparken çevirdi de o güzel yüzünü görme şansına eriştim. Çarpılmıştım, oyuncak ömrümde böyle bir şeyle karşılaşmamıştım sanırım. Ne yapsam bilemedim, yerimde durmak istemiyordum. Sanki bir güç beni ona doğru çekiyordu. Ne yapıp edip onunla konuşmam gerek diye düşündüm. Günlerce ona ulaşmaya çalıştım.
Bir gün evin köpeği Remy’den ona bir mesaj ulaştırmasını istedim. Nina da bana aynı şekilde cevap verdi. Remy bizim mesaj taşıyıcımız olmuştu. Bunu seve seve yapıyordu. Ona bazen bir şiir armağan ederdim; bazense havadan sudan konuşurduk.
Birbirimize yan yana olmak istediğimizi itiraf ettik bir gün. İmkansız gibi görünen güzel bir hayaldi. Derken Remy’nin aklına bir fikir geldi. Bizim güzel ve akıllı dostumuz. Ailenin tiyatroya gittiği bir akşam beni konsola taşıyabileceğini söyledi. Ona o an ne kadar minnettar olduğumu bilemezsiniz."
Durdum, biraz soluklanıp birkaç yudum su içtim.
“Remy dediğini de yaptı o gece; ne yaptı ne etti beni patilerinin arasına almayı başardı. Hızlı bir şekilde Nina’nın olduğu konsolun üstüne koymaya çalıştı. Köpekler iyidir, hoştur dostlarım ama nasıl desem biraz sakardırlar. Öyle hızlı bir şekilde koydu ki beni; Nina ve ben açık pencereden savrulduk.”
Gözlerimi sıkıca yumduğumu hatırlıyorum. Bir de “Çok korkuyorum.” diye bağırdığımı… Nina ise her zamanki sakinliğindeydi; “Korkma, ben varım!” dedi. Onun gülüşünden güç aldım.Yere çaptığımızda korkum geçmişti.
Yavaşça ona doğru yuvarlandım, o da bana doğru döndü. Yine aynı hisle ona doğru çekildiğimi hissettim. Aynı rafta durduğumuz bir bez bebek bana “Eğer ilk öpücüğünden önce bir dilek tutarsan bu gerçekleşir.” demişti. Dudaklarımı dudaklarına değdirmeden önce “Bir mucize olsun.” dedim içimden.
“Önce bir şimşek çaktı.” dedi Nina. “Sonra yağmur yağmaya başladı. Gökyüzü bir şölene hazırlanıyor gibiydi. Ne kadar sürdü hatırlamıyorum; ayrıldığımızda kendimi biraz farklı hissediyordum. Sanki ellerim,kollarım; tüm vücudum hiç olmadığı kadar bana ait gibiydi. İstersem onları hareket ettirebilirdim. Boyum da uzamıştı sanki biraz. Carl’a baktım. Göz kapakları oynuyordu. Değişmiştik. Sunay bizi bulana dek de yağmurun altında şaşkın bir şekilde yattık. O olmasaydı ne yapardık bilmiyorum.”
“Aman efendim ne demek.” dedi Sunay utanarak. “Hikayeler biriktirirdim ben, hayatımda ilk kez masal kahramanı biriktirmiş de oldum.”
Kalabalığa baktım; mutlu görünüyorlardı. “Efendim.” dedim. “Bizim hikayemiz böyle; belki bir mucize belki de değil; belki milyonlarcası yaşanıyor dışarıda… Gökten üç elma düşmüş diyerek bitirelim derim. Biri bize, biri size, biri de bu masalı okuyanların başına…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

iki kabus.

bir. elli yaşındayım. otuzlarımın başında, sırf  yalnız kalmamak için makul bulduğum bir adamla evlenmişim. adam kel ve göbekli ama benim se...