14 Ağustos 2021 Cumartesi

eşyanın tabiatı.

 



geçmişime dair içimde biriken özlemlerin en büyüğü belki de "çiçek kız" olmak. kafamı soktuğum fanusun bulanık suyunda hatırlayabildiğim yegane anı bu: çiçek kız. daha doğrusu çiçek kız kalabilmek, çiçek kızı oynayabilmek; devamlı devamlı devamlı... hiç bıkmadan... amerikalılar haklıdır belki de; bir şeyi sonsuz kez tekrar edersek gerçek oluyordur.

ama bunu şimdi yapamıyorum. 

ne değişti bilmiyorum; neyim var benim, bana ne oldu hiçbir fikrim yok. sadece sanki bir büyüye tutuldum ve oyunlarımın hepsini bıraktım; onların hepsi rol değildi elbette içlerinde kendim de vardım. ama umursadım çöpe atıverdim tüm kimliklerimi. yahu ben değil miydim arkadaşlarımın hepsini "belki de bir oyunun içindeyiz şu an, bu sahneden selamsız inemeyiz." diye tavlayan. ben değil miydim Cortazar'ın Seksek'ine bir katman da ben ekleyen; sırf oyun oynamak olsun diye.


bana ne oluyor?

benim için yapıldığına emin olduğum tüm oyun parkları nereye gitti, yoksa onları da mı ben kurmuştum kafamda. belki de ben kurmuştum gerçekten. kötü de olmadı, hayatımın bir dönemi müthiş mutlu geçti bu sayede.


şimdi herkes bana o kızın nerede olduğunu soruyor, sanki onu gizlice odamda bir dolaba saklamışım gibi. sanki onu "kaybetmişim" gibi. herkese o kızın benden gittiğini nasıl söyleyeceğim? bir daha hiç bize uğramayacak olma ihtimaline ne kadar yakınız? 


o kız kendinden çok emindi, işlerin yoluna gireceğinden hatta ve hatta tüm işleri kendisinin yola koyacağından... bitmek bilmeyen neşesi, hayata dört elle sarılması, durmadan yeni yollar araması, sözler vermesi ve o sözleri tutması; her şeyiyle müthiş biriydi. 

çiçek kız'sanız tamamdınız. her şey elbet yoluna girerdi; bunun için yüzünü asmaya ne gerek vardı allasen? hayat tam da karşımızda bütün ve berrak olarak durmuyor muydu? onu kaçırma şansımız yoktu o zaman. değer miydi kendimizi yıpratmaya ihtimallerin heyecanı için?


oysa şimdi her şey o kadar karmaşık ve bulanık ki... bazen elimi kolumu bile nereye koyacağımı bilmiyorum. bunlar benim uzuvlarım mı emin olamıyorum; ya da ne bileyim burada gülmem mi gerekiyordu, şurada mı dinleniyorduk emin olamıyorum asla. kısacası yoruluyorum. bol bol yoruluyorum. taş taşır gibi yoruluyorum. belki de hiçbir zaman çiçek kız değildin, sen lanetlisin'lerle baş etmeye çalışıyorum. göz yaşlarıma hakim olmaya çalışarak geçiyor genelde vaktim, mutsuz bir robot gibi işe, markete, eve gidip geliyorum. 

ve ben de herkes gibi çiçek kızın bana dönmesini bekliyorum. 

artık bana dönmenin vakti geldi çiçek kız, dünyanın sana ihtiyacı var.


 🌸




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

iki kabus.

bir. elli yaşındayım. otuzlarımın başında, sırf  yalnız kalmamak için makul bulduğum bir adamla evlenmişim. adam kel ve göbekli ama benim se...